Farzedinki yetenekli bir şef size favori yemeğinizi hazırlasın. Olabilecek en iyi malzemeleri kullansın. Bir ısırık aldığınız gibi yabancıların gelip yemeğinize hiç sevmediğiniz bir malzeme kattığını hayal edin.
Tabii ki yemeği yiyebilirsin hatta favori yemeğini katılan malzemeyi de duymayacak kıvamda yemeğini yiyebilirsin ama hiçbiri senin ilk aldığın ısırık gibi olmayacağından eminsin.
İlk jenerasyon Honda NSX de tıpkı favori yiyeceğine birşeyler katılmış gibi. İlk jenerasyon NSX için görünüş 8000rpm’lik V6’nın homurtusu, pop-up far grubu ve Senna’nın imzasını heryerde hissedebileceğiniz bir araç.
Kullandığımız araç Aytron Senna’nın kullandığı NSX’lerden biri ama çok da önemli değil. Çünkü bu otomobilde otomatik bir şanzıman var ve herşeyin nasıl bozulabileceğini bizim gözlerimizin önüne seriyor.
Tabi sadece şanzımanın otomatik olması zevk alamayacağımız anlamına gelmiyor. Günümüzdeki ZF’ler ile 8 ileri şanzımanlar ile pahalı ağır Aston Martin Vantage’lar bile eğlenceli olabiliyor. O zamanlarda ise tek sebebi vites değiştirmeyi otomobile bırakmaktı.
Tembel kutusu denmesinin ise bir sebebi var. Otomatik NSX’te gaza sonunakadar basıyorsunuz, şanzıman biraz düşünüyor, biraz daha düşünüyor, biraz daha düşünüyor ve Game of Thrones’un yeni kitabı çıkıyor ve bir kaç vites düşürüp ilerlemeye başlıyor.
Acı bu kadarla son bulmuyor, sebepsiz yere vites atıyor, gaza sonuna kadar bassan dahi red line’ı görmeden vites atıyor, ttembel ve ağır direksiyon ile de birleşince 4 ileri şanzımanlı NSX kurşun gibi ağır ve hantal oluveriyor.
Manual kardeşine yakın bir performans sergilemeyen NSX kağıtta güç olarak yakın değerler sunsa da (254Hp’ye kıyasla 276Hp) aradaki fark çok çok daha fazla hissettiriyor.